Kayıtlar

15-16 Haziran 1970’den Beri Değişen Bir Şey Yok..!

Resim
  Hafızam beni yanıltmıyor ise Eylül 2002’den 2005’in ortalarına kadar olan süreçte Sorun Polemik Marksist İnceleme Araştırma Eleştiri Dergisi yayın kurulunda (yayın kurulu üyeliğim 2003’de başlamıştı yanlış hatırlamıyorsam) iken, yarı Sgk, yarı yayınevi faaliyetinden Bağ-Kur Emeklisi işçi kökenli ilerici bir komünist olan Sırrı Öztürk’ten ve Yayın Kolektifinden öğrendiğim ve edindiğim en önemli teorik politik donanımım: “bu ülkede işçi sınıfı hareketi, sosyalist hareket ve aydın hareketi hep ayrı kanallardan akar” tespiti oldu. İlerici komünist bir işçi olarak da Sırrı Öztürk’ün bütün mücadelesi bu hareketlerin birbirleri ile birliği ve bütünlüğünü sağlayacak bir mekanizma yaratılması üzerinedir. Işığı hiç sönmesin diyelim. 15-16 Haziran derken onun içinde örgütleyici olarak bulunmuş tarihi TİP’in ilerici işçi kadrolarından olan Sırrı Öztürk’ün işçi sınıfının bu olağandışı kalkışmasından edindiği ders bu olmuştu. Kısaca işçi sınıfı hareketi, sosyalist hareket ve aydın hareketinin bir

Yumuşama, Normalleşme, Gevşeme En Sonunda Bilumum Lakayitleşme ve Siyasetin Kişiliklere Hapsedilmesi Üzerine... Kişi Kültü Kimlerin Canını Yakar Kimlere Rehber Olur ve Stalin’in Hayaleti..!

Resim
  Hep işçi sınıfı işçi sınıfı diye “slogan” attığım için beni artık okumayacağınızı düşünerek Weberyan [1] bir analiz yapıp meseleyi yine sonunda işçi sınıfına bağlayacağım. Olsun yine de ufkunuz açılacak ve ezberiniz bozulacak ve keyifli olacak diye düşünüyorum. Yapamazsam da bana hiç acımayın ve acımasızca eleştirin. O zaman başından başlayalım… Temel mesele, İktidarın gücünü, sadece bu gücü paylaştığı çeperindeki iktidar odakları üzerinde değil hükmedilenler üzerinde kullanmasını sağlayacak, “moda” tabirle rıza; “ alaturka” tabir ile sözleşme inşa etmesine bağlıdır. Bu inşa iki türlü gerçekleşir:   Ceza ya da ödül ya da çeperindekilere ve ipi tutanlara ödül; hükmedilenlere ceza ile. İktidar gücü, doğal olarak şiddet kullanma ya da ödüllendirme gücüdür. Ancak hiçbir iktidar bütün nüfusu şiddet kullanarak ya da ödüllendirerek bir sözleşmenin hükümlerine uyulmasını-rıza gösterilmesini bekleyemez. Bu yüzden bir meşruiyet [2] oluşturmalıdır. Jean Jacques Rousseau’nun dediği gibi

Anamız Amale Sınıfıdır Ya da İşçi Sınıfının Yaramaz Çocuklarına Karşı Ben Anamın Teliğiyim..!

Resim
Analarımızın terlikleri genelde hedefi bulmaz; çünkü hedef gözetmezler. Kitlesel bir ortalama bilinç bütünlüğü olarak işçi sınıfı (tamamı için değil fakat içlerinden sınıf bilincine erişebilmiş ya da bu bilincin etrafında dolaşan büyük bir çoğunluğu kastediyorum), sosyalist harekete genelde zarar vermek istemez. Hatta gündelik bilinçlerinde onları yaramaz çocukları olarak görür. Bakmayın siz bunlar terööree diyen aymazlara; onlar sınıf tercihi düzenden yana yapmış lümpenlerdir. Gerçek hayatta kendi yaramaz çocuklarına karşı bu yalancıktan sinir gösterisi terliği enselerine yapıştırmak olmasa da sosyalist hareketi siyasal-politik olarak yalnızlaştırmak olarak vuku bulur. Sendikasına girmez, partisine oy vermez. Eylemlerine katılmaz. Sadece yolda sokakta bildiri dağıtırken bu çocuklar haklı deyip geçer. Çünkü bir güç fetişi [i] ve düzenin medyası tarafından kuşatılmıştır. Gündelik geçim mücadelesi onun politikaya katılmasına engeldir ya da öyle düşünür. Onlara göre politika zenginin ava

Lenin’i An(la)mak..!

Resim
  Lenin’i An(la)mak..! Hepimiz Lenin’in teoriye yaptığı Emperyalizm ve Devlet ve Devrim ile de İşçi Sınıfı İktidarı (Proletarya Diktatörlüğü) katkılarını ayrıca da pratiğe yaptığı “Ne Yapmalı” ile Leninist Örgüt katkısını biliyoruz. Ya da bildiğinizi varsaymak istiyorum. Tabi ki bütün bu katkılar öyle kendiliğinden ortaya çıkmadı. Sınıflar mücadelesinin ateşinde binlerce zihnin ve kavrulmuş bedenlerin birikimli emeğinin süzülmüş bir ürünüdür bu katkılar. Ancak ben başka bir şeyden bahsetmek istiyorum. Lenin Sınıflar mücadelesine bir Ölçü getirmiştir. Tamam tarihsel diyalektik yöntemi biliyoruz da Ölçü de neyin nesidir? diye soranlarınız olacaktır. Sözlük tanımından başlayalım: TDK’ya göre Ölçü: Bir niceliği, o nicelik için kabul edilmiş birimlerden birine göre oranlayarak değerlendirme; endaze, mizan. Biz buraya felsefeyi de dahil ederek niceliğin yanına nitelik kelimesini de ekleyelim. Yani Ölçü’nün sözlük anlamı diyor ki elle tutulur, gözle görülür, somut hatta koklanabilir ve

Esir Alınmış TKP

Resim
  Tarihin cilvesi diye kullanılan bir tanımlama var pek kullanmayı sevmesem de bu yazıya tam oturuyor. Tarihin içinde başarılı olmuş yöntemleri takip eder onu yeniden üretirsen hem bu yöntemi geliştirir hem de ileriye doğru bir adım atmış olursun. Ancak başarısız olanları tekrar ve tekrar takip etmeye çalışırsan da yerinde sayarsın ve tarih tekerrür eder. Bu yazıyı kişiselleştireceğim çünkü benim yaşadığım pratiğin ve içinde olduğum düşün dünyamın çok benzerini birçoğunuzun yaşadığını biliyorum. Düşünsel dünyamı anlamanız açısından yazıyorum şu sıra Aydemir Güler’in, Türkiye Sol Tarihinde Yöntem ve Tartışmalar kitabını ara ara okuyorum. Bundan çok önceleri Aydemir’in de kaynak gösterdiği bir sürü temel başvuru kitaplarını okumuştum. Ayrıca o dönemin tarihini de biliyorum. Bunun yanında başka birçok kitapla birlikte Kava Yayınlarından 1976’da çıkan SBKB(B) Merkez Komite Tutanakları’nı okuyorum (Ayaklanma öncesi 1917-1918). Linkini aşağıya [1] koyuyorum o tarihi biliyorsanız ve vaktin