Ekonomide “Mucize” Nasıl Sağlanır?!

 

Bu yazı, Sayın Mahfi Eğilmez Hoca’nın 09 Mart 2021 tarihinde kendi bloğunda (https://www.mahfie-gilmez.com/2021/03/ekonomide-mucize-nasl-saglanr.html#more) yazdığı ‘Ekonomide Mucize Nasıl Sağlanır?’ adlı kısa ancak etkili yazısının esinlendirdiği bir yazıdır. Kendisini yekten eleştirmek gibi bir gayem olmasa da, zira kendisi az sayıdaki namuslu burjuva iktisadı temsilcilerinden biridir, okuyucularımın zihnini burjuva iktisadı (Makro İktisad) kavramlarından korumak ve belki de Marksist İktisada kısa bir giriş yapmanın yanında ileride Proletarya İktidarının yönettiği bir Devlette nasıl bir ekonomik zemin olacağının  projeksiyonunu yapmak açısından yararlı görüyorum. Zira bu yazıyı esinlendirdiği için kendisine şimdiden teşekkür ederim.

“Bilimde mucizelere yer yoktur. Ekonomi de bir bilim olduğuna göre ekonomide de mucizelere yer yoktur. Buna karşılık beklentileri değiştirmek mucize sayılabilecek sonuçlar yaratabilir.”

Ekonomik Beklenti Nedir?

En kısa tanımıyla iktisadi aktörlerin önlerindeki 3 er aylık periyodlar halinde cirolarının artmasını beklemeleridir. Yani önlerindeki 3’er aylık dönemlerdeki Mali Bilançolarında (Reel ya da Mali) Kar oranlarının artması demektir.  Aslında psikolojik bir ‘Her Şey İyi Olacak’ halidir J ve gerçekte böyle bir şey yoktur. Muazzam bir cambaza bak oyunu… Gerçekte olan nedir peki? Herkes bilir ki “basiretli” tüccarın ilk yaptığı iş elindeki sermayesini yatırıma dönüştürmeden önce bu sermayenin ne kadar para getireceğini hesaplamasıdır. Bunu da öyle titizlikle yapar ki; dolar artacak mı? Faiz düşecek mi? İşçi maliyetleri artacak mı? Bu sermayeyi ne kadar sürede kar’a dönüştürürüm? Sorularını öncelikle sorar. Yani o “beklenti”ye bakmaz. Kapalı kapılar ardında bürokrat tanıdıkların kulislerde dolaşan dedikodularını dinler; ileride alacağı ihaleye bakar; paralı bir (iç-dış) ortağa bu sermaye maliyetini yıkabilir miyim? Kimin elinde karlı bir iş var ve ben bunu hangi ali cengiz oyunlarıyla araklarım diye araştırır. Ve bunların hiç birinin “Beklenti” ile alakası yoktur. Bunlar sıradan “basiretli” tüccarların doğrudan ulaşabileceği veriler değildir. Ve bu arada sıradan “basiretli” tüccarların vay haline. “Beklenti” lerin yüksek olması muazzam güzellikteki şafak vakti sisini andırır. Her şey çok güzeldir ancak cebinize kimin elinin girdiğini göremezsinizJ  Sermayenin en hızlı el değiştirdiği zamanlar yüksek “beklentilerin” olduğu zamandır. Çoğu zaman da elimizdeki kıt olan döviz rezervleri hooppp bir bakmışsın Finans Kapitalin kasalarında ya da Eski adıyla İsviçre Bankalarında yeni adıyla Keyman Adalarında.

Haa işçi sınıfı mı? Esnaf mı? Kusura bakmayın ama onlar bu “Beklenti” şenliğinde bir aktör değildir. İşçi Sınıfının alacağı ücret çoktan Askeri Tespit Komisyonu tarafından 1 seneliğine ipotek altına alınmıştır ya da Sendika Ağaları tarafından hile ve hülle yolu iye TİS sözleşmelerinde kırpılmış ve sınıf ihanet yolu ile zapturap altına alınmıştır. Gariban esnaf da zayıf sermaye birikimlerini “beklenti” ortamında stokuna yatırmış kendinden daha büyüklerine sermayesini aktarmış ve kendisinden daha gariban haldeki İşçi Sınıfı’nın harcama yapmasını beklemektedir. Yani yalan bir düzenin Yalan bilimi Evrenden gelecek Mucizeleri almak için çakralarını açma yolunda orta yaş espritüel hanımları gibi meditasyona yatmıştırJ

İmdi… Şurayı bir açıklayalım:

Bu üç konuyu da hedeflendiği noktaya doğru götürmenin tek yolu ekonominin geleceğine ilişkin beklentileri olumlu hale getirmekten geçiyor. Türkiye’nin yakın geçmişinde bunun örneği var. 2001 krizi sonrasında uygulanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programıyla devreye sokulan bankacılık reformu, kamu mali disiplinin sağlanması reformu ve hemen ardından gelen Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakeresinin yarattığı olumlu beklentiler Türkiye’ye yüksek miktarda doğrudan yabancı sermaye girişi sağlamış ve bunun sonucu olarak kur uzun süre stabil hale gelmişti. Bunun yarattığı olumlu hava bir yandan dolarizasyonun hızla düşmesine yol açarken (% 57’den % 29’a) bir yandan enflasyonun (% 31’den % 6’ya) ve ona bağlı olarak faizlerin de önemli oranda gerilemesini sağlamıştı. Beklentiler düzelince mucize sayılabilecek sonuçlar ortaya çıkabiliyor.

Ne oldu da hoca bunu yazdı? Çok matah bi süreç miydi? yani bir mucize miydi bu? Kimse kusura bakmasın bu paragraftan pis kokular ve kendi tezini gerçekler aleyhine olumlama ve kafa bulandırma kokusu alıyorum. Açıklayayım.

80 Darbesi ile Türkiye neo-liberalizme kapıyı ardına kadar açtı. Özelleştirmeler, Kamu Maliyesi eliyle kaynak aktarımı. Seçim yatırımları iki tane büyük Marmara Depremi ve IMF den gelsin paralar dönemi 90’ların sonlarına kadar bizi idare etti. Az buçuk Orta Doğu ülkelerine satılan kurtlu mercimekler ya da Laleli Esnafının Eski SSCB’yi kazıklaması var bir de (Esnaf diye küçümsemesek miJ şimdi bir kaçının barajları var) insanlar yastık altlarında dolar yüzü görüp birikim yapmaya başladı. Aynı zamanda %70 lere varan enflasyon yolu ile de bu birikimler ucundan bucağından tırtıklanmaya başladı. Finans Kapital bir kere ülkedeki asgari de olsa zenginliğe göz dikmişti. Ve bu birikimin Finans Kapital’in kasalarına akma vakti gelmişti. Hocanın Güçlü Ekonomiye Geçiş dediği program IMF e olan borçların ödenmesi için kamu kaynaklarını kısma ve Kur’u dengelemek için de Merkez Bankasından piyasaya döviz pompalama programıdır. (Siz Bunu Berat’ın iç ettiği 128 Milyar’dan bilirsiniz…). Affedersiniz ama tatlı tatlı yemenin ….. tamamlayın işte. Bankacılık Reformu Dediği ise Yerel Küçük Bankaların kapatılıp Uluslararası Finans Kapitale satılması ve yurt dışından yüksek faizlerle gelen dövizlerin güvence altına alınmasıdır. Yani onun bunun parasının İsviçre Bankalarına değil Doğrudan Gelir olarak Finans Kapitale aktarılmasıdır. Avrupa Birliği ve Tam Üyelik süreci de bunun alt yapısının oluşturulmasıdır. (yoksa demokrasi hukuk falan hak getire ülkeyi siyasal islam için dizayn ettiler) Ne güzel payanda oldu liberaller buna değil mi ama? O günlerin Yetmez Ama Evetçileri… Kısaca egemen klikten siyasal islam’a doğru sermayenin el değiştirmesidir. Kapitalizmin dönemsel krizinin geciçi çözüm yollarından biri de sermayenin el değiştirmesidir. İşte buna olumlu “beklenti” denebilir bi nevi marjinal fayda eğrisi yani yeni vahşi oyuncular az da olsa piyasayı canlandırır kendileri de yozlaşana kadar. Dolarizasyonun azalması dediği yastık altındaki paraların hoopp uçup gitmesi demek. Enflasyonun düşmesi de tüketimin azalmasıdır. Yani bunların hiç biri bir başarı olmamıştır orta vadede. Bu da iktidar yapısının değişmesine zemin hazırlamıştır. Bu günlere kadar gelir bu. Kısaca “Beklenti” dönüp dolaşıp her zaman olduğu gibi bize girmiştir.

Yalnız Şu Tablo Muhteşem Burjuva Makro İktisadının Kısa Özeti. Hocayı tebrik etmek gerekiyor:




Şimdi bu muazzam tabloyu anlatmak için kısaca 3 göstergeyi anlatmak gerek gerisi kendiliğinden gelir araçları zaten biliyorsunuz. Sonuçları da anlatırım.

Büyüme: Kısaca Gayrı Safi Milli Hasılanın “kişi” başına artması demek yani gerçekte kişilerin değil işletmelerin 1 yıl içinde mali bilançolarındaki net satış rakamıdır. Bunu alıp nüfus sayısına bölerler. İçinde bir çok etken ve hesaplama yöntemi mevcut ama şimdilik bunu bilmeniz yeterli. Yani hiçbir patron bu ciroyu alıp işçilerine pay etmediği için sizi ilgilendirmiyor… Haaa burdan size düşecek pay suyunun suyunun suyudur. Onu da enflasyonla sizden misli misli alırlar yani kaşıkla verip kepçe ile alma olayı.

Esas noktaya gelelim. Bizim gibi ülkelerde (Hatta en kapitalist ülkelerde bile kısmen ve bazen); bizim gibi derken açıklayalım. Patron Ağa Devletlerinde J şaka şaka yani tek kelimeyle anlatayım eşitsiz gelişme koşullarında olan ülkelerde; onu da açıklayayım, Yani arkasında Tekelci Kapitalizmin, Finans Kapitalin ve Güçlü bir Ordunun gölgesi olmayan ülkelerde diyelim. Elin oğlu size iş yaptırmazzz. Öyle piyasada özgürce at koşturamazsınızzzz. Kısaca Sofistike bir Mafya Düzeni. Onu bunu bırakın önce kendi burjuvalarınızla patronlarınızla hesaplaşın, öbürünü yolda konuşuruz. Taşlar 1. Ve 2. Paylaşım savaşlarında yerlerine oturmuş. Burada bana Lenin’in  ‘Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması’ kitabını anlattırmayın. Başa döndük bizim gibi ülkelerde büyüme burjuva sınıfının doğrudan ekonomik etkinliği ile olmaz, Devletin Kamu Harcamaları ile olur. Yani sizin vergilerinizle doğrudan sermaye transferi yapılır. Bi nevi ali cengiz oyunu bu oyun öyle Banka çarpanı gibi bir şeydir (Hani bankaya yatırdığınız 100 liranın aslında 1000 liralık nominal değeri olması gibi J ancak bu gerçek olduğu için canınızı acıtır. ACITMALIDIR… yani vergilerinizin çok çok çok küçük bir bölümü size yol su elektirik olarak döner o da parasıyla J Yaa konu dallanıp budaklandı.

Enflasyon: Hepiniz biliyorsunuz ne anlatayım… Ama orda da bir ali cengiz oyunu var. Kısaca size girdi maliyetlerinden kaynaklanır derler ya enflasyonun, yalan o yalan. Hani benzin artmış, geçiş ücreti artmış, ham madde fiyatları artmış falan yutmayın bu yalanları. Kapitalistin girdi maliyetleri arttığında ilk yaptığı şey eline hesap makinasını alıp sattığı ürünün fiyatını arttırmasıdır. Şimdi yapmazsa yapması an meselesidir. O ona bu buna şu ona herkes tuttuğun çakar fiyatı. Peki hangi girdi maliyeti artmaz? Peki neyin fiyatı 1 sene sabittir? Ücret… Yaaaa. Hele bir de o ülkenin üretim ve tüketiminin çoğu ithal ise… Dövizler gitti iyimi…

İşsizlik: Bizim için en önemli konu. Zurnanın zırt dediği yer. Bir ülkede üretim olacak kardişimmm. Bir ülkede üretim yapmadan para kazanmanın yolu çoksa o ülkede üretim ehhh öyle böyle olur. Alem alışverişte görsün. Yerimiz belli olsun. Bak şu kadar eleman çalıştırıyorum. Ben havalı bir burjuvayım. Kent soyluyum. Üretim yapmak vizyon işi…

Şimdi Şu Malum Tabloyu Açıklayayım… Ya Ne Güzel İşte Bir Burjuva İktisatçı Olayı İtiraf Etmiş J

 Satır1: Ülkedeki büyümeyi arttırmak istiyoruz değil mi? Ne yapacağız? Kamu harcamalarını arttıracağız. Yani Kapitaliste İhale vereceğiz ki iş yapsın işçi çalıştırsın ücret ödesin. Tabi sermayeyi kediye yüklemesin diye vergilerini düşüreceğiz faizi kısacağız bu arada. Ne olacak? Hemen hesap makinesini eline alacak ve diyecek ki: Yahu ben bu parayı faize dövize yatırmayayım. Üretim yapmanın getirisi daha yüksek. Yaaa işçi maliyetleri de var… Olsun enflasyonla onu da düşürürüzzzz… İtalat yapacağım için döviz lazım olsun bir dönem için kazandıklarımı dövize yatırırım oradan çıkarırım aradaki farkı.

Satır2: Enflasyonu düşürmek mi istiyoruz? Tamam kardeşim eee az çok sermaye birikimi oldu. Maraba da rahatsız enflasyon aldı başını gidiyor. Ben şu Kamu Harcamalarını düşüreyim, kasa boşaldı vergileri arttırayım, faizi de yükselteyim ki hazineye para girsin. Ne oldu? Büyüme düştü “basiretli” tüccarımız hemen üretimi durdurup işçiyi işten çıkardı. Kazandığı parayı da TL üzerinden faize yatırdı. Ne de olsa az çok üretimle eline döviz geçirmişti şimdi ona da ihtiyacı yok.

Satır3: Aslında buraya neden konmuş anlamış değilim bütçe açığını vurgulamak için mi? Tamamen 1. Satır ile aynı…

Eeeee…

Ekonomik seyrin bütün önemli verileri Devletin Ekonomi içindeki rolüne bağlıysa neden tatava yapıyorsunuz? Çıkaralım üç beş çakalı aradan sosyalizmi kuralım. Hem islamiyet bunu buyurmuyor mu? Allah ile Kul arasına hiçbir bezirgan giremez demiyor mu? Burada sapıttım itiraf ediyorumJ neme lazım belki siteye üç  beş ılımlı müslüman girer de hidayetimizden nasiplenir J

Sen Ne Diyorsun Kardeşim?

Şimdiiii… Eğer Devleti Proletarya Diktatörlüğü Yönetecekse Şu Olur:

Büyüme: İlk 10 yıl çok yüksek seyirlerde izler. Üretim ve Paylaşım Ekonominin esas meseleleridir. Büyüme Sosyalizm’den Komünizm aşamasına geçene kadar devam eder. Ekonomi planlıdır. Veri olarak burjuva bir kavram olarak Büyüme esas alınmaz. Hedefler Esas alınır. Her koşulda toplumun ürettiği mal ve hizmet sayısı nitelik ve nicelik olarak artar ve eşit paylaşılır. Sosyalizmin belirli aşamalarında ve planın uygun görüldüğü safhalarında çalışma saatleri düşürülür buna rağmen Büyüme sürdürülür.

Kamu Harcamaları: Proletarya Diktatörlüğünde Finanse edilecek bir sermaye grubu olmadığından bu kavram saçmadır. Sosyalist Devletin Eğitim, Sağlık, Barınma, Şehircilik, Emeklilik, ve diğer sosyal harcamaları olur ve faaliyetler Devletin Bilimsel Planlamasına bağlı olarak Özerk ve Çalışanları Tarafından Yönetilen Devlet İşletmeleri eliyle yürütülür.

Vergi: Proletarya Diktatörlüğü ile yönetilen Sosyalist Devlet’de Vergi Yoktur. Planlamaya bağlı sınırlandırılmış sektörlerde (asgari düzeyde sendikalı işçi çalışan esnek üretim yapan ya da hizmet sektörü) ya da teknik ve bilimsel olarak özerkleşmiş kurumlar (Üniversite Araştırma Geliştirme Bölümleri, Özel Patent Ofisleri ve Büroları,  Bilimsel Araştırma Merkezleri) Sosyalist Devlet Vergi almaz; sadece topluma mal olmuş üretim araçlarının kirasını alır. Kendi üretim teknolojilerini, pazarlama güçlerini, üretimlerinin devamı ya da üretimlerini geliştirmek üzere olan dışında herhangi bir sermaye birikimine izin vermez.

Faiz: Proletarya Diktatörlüğünce yönetilen Sosyalist Devlet de herhangi bir özel sermaye birikimi olmayacağı için faiz söz konusu bile değildir.

Enflasyon: Planlı ekonomide fiyat istikrarı esastır. Sosyalist Devlet fiyat manipülasyonlarına izin vermediği gibi zor koşullarda planlı ve devlet eliyle yedeklenenler dışında toplumsal ürün-meta birikimine ya da stoklanmasına izin vermez. Üretilen ürün-meta tüketilmek zorundadır. Aksine üretimin maddi ve teknolojik koşulları geliştirdikçe Deflasyon süreçleri olacaktır. Planlı ekonomi bu etkiyi ürün kalitesine ve çeşitliliğine yönlendirmek zorundadır.

Kur: İşletmelerin zorunlu ihtiyaçlar ve yedekler dışında bilançolarında döviz tutmaları yasaktır. Bütün Döviz Rezervi Yurt Dışı ticari ilişkilerinden sorumlu Devlet Bankasında tutulur. Kur Proletarya Diktatörlügünde Sabittir. Yurttaşlar ancak yurt dışına çıkacakları zaman cumhuriyet parası üzerinden döviz edinebilirler. Sosyalist Cumhuriyetin sosyalist inşaasının sonraki aşamalarında para geçer akçe değildir. Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin değer ölçüsü emek zaman üzerinden bilimsel yöntemlerle hesaplanır ve kimse nakit para taşımaz.

Bütçe Açığı: Planlı ekonomide bütçe açığı ne saçma bir mantık… Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinde ancak üretim için gerekli olan hammadde ve yarı mamul açığı olabilir. Sosyalist Devletin Planlamasının ana görevlerinden biri de bu açığın olmamasıdır. İç ve Dış ticaret dengeleri buna göre kurulur ve döviz rezervleri bunun içindir. İleriki aşamada Zor kullanmak ve iyi ilişkiler geliştirmek içindir.

Acaba burjuva iktisatçılar bu veriler üzerinden iktisadi bir model kurabilecek kapasiteye sahipler midir? Ya da kursalar nasıl bir model kurarlar çok merak ediyorum. İyi bir beyin jimnastiği olur onlar için.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zorunlu Bir Kadro Eğitimi Gerekçesi İle Oya Dönüşmeyen Siyasi Etkinlik Nedir?

Esir Alınmış TKP

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi Tanıtım Konuşması