Kalaşnikof

 

08.05.2037, 8:30 Fatih Cami Civarı…

Çevik kuvvet ekipleri, belediye işçileri ile birlikte güvenlik barikatlarını alana kurmaya başlamışlardı. Çevik kuvvet ve özel ekipler de yerlerini alıyorlardı. Benim görevim ise kendi bölgemde ekiplerin doğru yerlere yerleştiğinden emin olmak, çevre güvenliği almak ve şüpheli durumları merkeze bildirmekti. Benimle aynı işi yapan 3 tane daha komiser vardı. Hepsi şubeden arkadaşlardı. Hiç heyecanlı değildim ancak heyecanlı görünmem gerekirdi. Her zaman yaptığımız sıradan bir işti. Ancak müdürler oldukça gergindi. Zira Cumhurbaşkanı cenaze törenine iştirak edebilirdi. Mesleki tecrübem ve bana bir hafta öncesinden gelen rapor Cumhurbaşkanı’nın bu cenaze törenine kesinlikle katılacağını söylüyordu. Birçok devlet büyüğünün bakanın ve patronun yanında Cumhurbaşkanı’nın da törene katılması şaşırtıcı değildi oysa. Çünkü; ölen tarikat lideri devletle içli dışlı birçok iş adamının bürokratın şeyhiydi. İktidarın en önemli ortaklarından ve oy potansiyelinden biriydi. Türkiye GSMH’sının %20’si bu bunak ihtiyarın kontrolü altındaydı. Adam 2 aydır hastanede can çekişiyordu. Ve dün gece ölmüştü. 1 hafta önce bu gün ya da en geç yarın öleceğinin raporu gizli bir şifrelemeyle elektronik olarak bildirilmişti. Son kelime “vakit geldi” idi. Ekte şifrelenmiş dosya operasyonun bütün ayrıntılarını veriyordu. Hataya yer yoktu ancak sürpriz faktörü her zaman için vardı. Son 15 yıldır sadece ve sadece bunun için yaşıyordum. Buradan sağ çıkamazsam eminim ileride yoldaşlar bu gün yapacaklarımı; daha önce görevim gereği yoldaşlarıma karşı yaptıklarımdan ayırabilirler ve hatıramı yaşatabilirlerdi. Bu günün en güzel yanı hayatta kalabilirsem yarın kendim olacaktım ve yaşadığım ikili yaşantının nevrozundan kurtulacaktım.

Telekom santral kutularının, etrafında dolaşan eğitimli K-9 köpeğinin havladığını duyarak o bölgeye doğru yöneldim. K-9 Köpekleri silah ve barut kokusunu da alabiliyorlardı. Bölgede 3 santral kutusu vardı ve içeriye Kalaşnikofları bu kutular aracılığıyla sokabilirdik. Yoksa dışarıdan böyle bir koruma ordusunun ortasına silah sokmak imkânsızdı. Bu önerim riskli bulunarak reddedildi. Tabiî ki bu planlar 1-2 senedir yapılıyordu ve sıklıkla güncelleniyordu. Kızıl Ordumuzun hem istihbarat örgütü hem de operasyon örgütü bu tür operasyonları yapabilecek kabiliyete son 5 senedir sahipti. Acaba daha önceden bu Telekom santralinde silah mı unutulmuştu. Böyle bir hata yapılamazdı. Planlar 1 ay önce değiştirilmişti. Anladığım kadarıyla Emniyet teşkilatında benden daha fazla bilgiye sahip ve daha deneyimli olan bir Yoldaş vardı. Sürekli yapılan plan düzeltmelerinden bunu anlayabiliyordum. Kim olduğunu bir taraftan merak ediyor ama sürekli bu merak duygumu bastırıyordum. Zaten Örgütümüzden beni örgütleyen yoldaş ve birkaç yıl sonra onun yerine gelen başka bir yoldaş dışında kimseyi de tanımıyordum. Liseye başladığım yıllarda onu Partizan Eyleminde Okmeydanı’nda görmüştüm. Tam polislerin arasında kaldığımda gözaltına alınacakken beni oradan çekip almıştı önce Cepheli zannetmiştim. Daha sonra birkaç toplantıda gördüm benden 4-5 yaş büyük gibiydi. Ben ise 14-15 yaşlarındaydım. Arkadaşlar ona bizde örgütlü olmadığı için şüphe ile bakıyorlardı. Sonra onun bir sempatizan olduğu ve çoğu meselede örgütle dayanıştığı ve yardımcı olduğu konusunda uyarıldık. Tesadüfen yapılan birkaç sohbetten sonra samimi biri olduğuna karar verdim. İsmi Mehmet’di tabi kimliğini görmedim. Anonim sosyal medya hesabından onu sürekli takip ettim. Doğru şeyler paylaşıyordu. Daha sonra arkadaşlara onu örgütleyebileceğimi söyledim ve iddiaya girdik. Sonuç ortada ben onu örgütleyecekken Mehmet Abi beni örgütledi. Yaklaşık 1 sene sonra babamın bir iş kazasında vefat etmesinden birkaç gün sonra bana sosyal medyadan yazdı. Benimle illegal koşullarda buluşmak istediğini bundan kimseye bahsetmemi, yanında 2 yoldaşını getireceğini ve benimle çok önemli bir konu konuşacağını uygun ve dolanbaçlı bir biçimde bildirdi. Ne gerek var ki diye düşündüm. Acayip meraklandım ve çok ciddi huylandım. Ben zaten örgütlüydüm. Ayrıca babam ölmüştü onun tazminatını almak mahkeme yolu ile uzun sürecekti. Patronu komik bir tazminatı anneme muhasebecileri aracılığı ile kabul ettirmeye çalışıyordu. Ben itiraz ediyordum. Küçük ailemin sorumluluğu sırtıma binmişti. Okulu bırakmayı ve çalışarak annemin üzerine aldığı aileyi geçindirme işini üstlenmeyi düşünüyordum. Annemin bir işletmedeki mutfak işinden aldığı para bize yetmezdi. Sağolsun Yoldaşlarım kendi aralarında bir miktar para toplayıp bize bir ay yetecek kadar yardımı yapmışlardı. Benden küçük kız kardeşim de okuyordu. Kafam bir dünya idi. Teklifi meraktan kabul ettim ayrıca Mehmet kimdi öğrenecektim sonunda. Romanlardan ve yoldaşlar arasında yaptığımız sohbetlerden öğrendiğim tedbirlere başvurarak buluşma ayarladıkları yere gittim. Telefon geldi başka yere yönlendirler oraya gittim. Macera filmi gibiydi ve abartılıydı. Polis zaten birkaç kere yüzümü çekmişti. Ayrıca Mehmet’i polisin tanımaması imkânsızdı. Kim bilir kaç kere gözaltına alınmıştı. Bir bildiği vardır herhalde diye katlandım bu maceraya.

Sonunda bir parkın etrafı boş bir bankında beni beklediklerini gördüm ve oraya doğru yöneldim. Parkta 10-15 kişi çocuk kadın adam duruyordu. Uzaktan çok komiklerdi. İşsiz kara kuru bir adam bir beyaz sakallı ve kasketli hafif tombalak bir adam ve Mehmet çirkin bir güneş gözlüğü takmıştı. Tam mevcut iktidarın lümpenleri gibiydiler ortada bir poşetin içinde de çekirdek vardı ve çitliyorlardı. İnanılmaz başarılı bir kare şu anki kendi mesleki deneyimime itafen söylüyorum: Bunları parkta görsem bir gram şüphelenmez muhtemelen katıla katıla gülerdim. Hafif sırıttığımı gören Mehmet beni tersledi. Senaryo şu: biz ihtiyarlar sana nasihat veriyoruz. Lütfen konuşurken vücut baş hareketi yap elerini kollarını salla. Peki peki dedim ve oturdum. Sonra hafif kara kuru olan adam sağ tarafından bir poşet içinde fanta çıkardı ve plastik bardaklara koyarak bize servis yaptı. Öbürü de çekirdek çıtlatırken bir türlü ciddi olamıyordum. Mehmet susamışsındır iç dedi. Baban için başın sağ olsun diyemedim diyerek söze başladı. Sonra gizliliğin ne kadar önemli olduğunu bizim için değil ama yanındaki iki yoldaşı için ölümcül olduğunu yüzlerini unutmam gerektiğini zaten biçimlerini sürekli değiştirdiklerini falan filan. Ben de Mehmet abi mahallede seni herkes tanıyor dedim. Ama şimdi tanıyabilir misin dedi uzaktan falan görsen diye devam etti. Yok şimdi komiksin dedim gözlükler bütün dikkati üzerine çekiyor abi dedim. Hah işte iyi bir maske o zaman dedi. Neden geldik abi buraya dedim. Seni örgütlüyorum dedi. İyi de ben örgütlüyüm dedim. Tamam bu da esas örgütün olacak dedi. Abi babam öldü çalışmam lazım dedim. Onu çözeriz dedi. Nereye örgütlüyorsun dedim. Kızıl Orduya dedi. Abi SSCB’nin dışında hiç duymadım dedim. İyi olmuş şimdi duyuyorsun dedi. Ortadan bir avuç çekirdek de ben aldım ve başladım çıtlamaya. Mehmet abi konuştu. Kara kuru adam konuştu. Beyaz sakallı amca konuştu. Ben konuştum. Ortaya ikinci Çekirdek poşedi açıldı. O da bitti. Mehmet abi saatine baktı. Kalkıyoruz dedi. Yarın haberleşeceğiz dedi ve kararını o zaman vereceksin dedi. Kalktık. Biz kalkınca park da boşaldı. Sakallı ihtiyar ortadaki üçüncü çekirdek poşedinin ağzını bağladı içinde kalan bir avuç çekirdekle poşedi elime tutuşturdu. Beynim zonkluyordu eve kendimi nasıl attığımı hatırlamıyorum. İyice etrafıma dikkat ettiğimi düşünüyordum ama. Evde salondaki masada oturup çekirdek poşedini açtım ve çıtlatmaya başladım ve elime sert bir kağıt geçti. Üzerinde iyi düşün yazıyordu…

Köpek havlamaları kesilmişti. Oraya vardığımda arama birimi Telekom Santralini açıyordu içinden bir poşet çıktı. Poşetin içinde yarısı koparılmış bir bütün ekmek tavuk döner, ayran ve içinde esrar olan küçük bir paket vardı. Bana çekirdek poşetindeki iyi düşün yazan o sert kâğıdı hatırlattı. Nedense bugün ortamda olanlar bana hep o günleri hatırlatıyordu. Telsizden arama ekibine Telefon kutularını aramalarını söyledim. Böylelikle dikkatleri mezar taşından çekebilecektim. Plandaki bu düzeltme çok iyiydi ve benim aklıma gelmemişti.

Ertesi gün Mehmet Abi aradı: Kabul edip etmediğimi sordu. Savları güçlü idi ya da benim o yaşımda ona direnecek bilgi birikimim yoktu. O sert kağıttaki iyi düşün yazısından sonra aklım birden netleşmişti. Bu bir el çabukluğu değil iyi kurgulanmış bir plan ve bana verilen önemin bir işaretiydi. O zaman bunu bu bilinçle algılamamıştım ancak hissetmiştim. “Kabul ediyorum”dedim. “Yarın buluşuyoruz” dedi ve “Yalnız olacağım” dedi. Ve dedi “üzerine pahalı marka kıyafetin varsa giyin yoksa zengin görünümlü bir şeyler giyin” deyip mesajlaşmayı kapattı. Yine bir sürü maceradan sonra bana Teşfikiye Karakolu yakınlarında bir buluşma noktası verdi. Benimle dalga mı geçiyor diye düşündüm. Amcam oralarda çalışıyordu ve polisti. İtiraz edecek gibi oldum. Kabul etmedi. Heyecanla bekledim. Üstü açık bir arabadan korna çalarak önümde durdu ve atla dedi. Bu sefer tanıyamamıştım ve afalladım. Zaten amcam beni görecek diye ödüm bokuma karışmıştı. Atla diye gülerek yüksek sesle beni kendime getirdi. Arabaya binince hastasın Mehmet Abi dedim. Hem bu araba da neyin nesi? Naber dedi tanıyamadın ha… Evet bu sefer tanıyamadım. Abi ya gözlük ya araba senin kesinlikle bastırılmış duyguların var dedim. Güldü. Oğlum içimizdeki duyguları bastırmak yerine onu işlevli araçlara dönüştürmemiz gerek dedi. Arabayı bilmediğim bir yerlere çekti boğaz gören üst katlarda cafe bar gibi bir yere götürdü. Masaya oturduk ne içersin dedi. Bira dedim. Yüzünü ekşitti ve iki tane adını hala hatırlamadığım janjanlı bir kokteyl söyledi. Garson beni baştan aşağı bir süzdü. Sonra Mehmet Abiye baktı o garsona sert bir bakış attı ve Garson içkileri bara iletmek için gitti. Abi bu ne kılıktan kılığa giriyorsun. Seni mahallede böyle görseler taşlarlar. Ayrıca o buluşma yeri de ney öyle dedim. Karakolun önünü veriyorsun polis dik dik bakıyor. Ayrıca… neyse dedim. Evet dedi Amcan o karakola gidip geliyor. Başımdan aşağı kaynar su döküldü. Kızardım bozardım. Kekeledim. Sen nerden biliyorsun dememe kalmadan. Amcanın genç cevval ve hırslı bir polis olduğunu biliyorum. Ayrıca iyi de rüşvet alıyor. Seni de kara kaşın, kara gözün için seçmedik dedi. İçimden bir şeyler koptuğunu hissettim. Samimiyet duygusunu o anda yitirdim. Neden kabul ettim ki diye düşünmeye başladım. Ne olacaktı diye çıkıştı. Siz yeni tanıdığınız arkadaşlarınızı örgütler miyiz; örgütleyemez miyiz diye dedikodu yapmıyor musunuz? Hadi hatırın için öyle demeyelim toplantı yapmıyor musunuz? Ekşi bir suratla Evet dedim. İyi dedi. Şimdi Partimizde örgütlenmeyi kabul ettiğine göre bazı şeyleri yavaş yavaş öğrenebilirsin. İşte biz sizin de yaptığınız gibi dedikodu ya da her neyse ondan yapmıyoruz. Biz örgütleyeceğimiz insanın geçmişini, aile bağlarını, o anki konumunu, psikolojik durumunu her şeyi değerlendirerek bir rapor hazırlarız. Örgütleyeceğimiz insanı hareketimizin içinde nereye koyacağımızı önceden belirleriz ve onun gelişimine göre yerini değiştiririz. Ancak sen bizim için çok değerlisin. Ben ve benim gibi birkaç yoldaş partimizin savaş örgütüne kadro seçiyoruz. Senin niteliklerin buna uygun ancak senin bir istihbarat biriminde ajan olman hiç uygun değil. Fakat çok daha önemli bir öncelik olan aile ilişkilerin bizi buna zorluyor. Senin eğitimini ben üstleneceğim daha önce yapmamıştım deneyimli yoldaşlar bana bu konuda destek olacak. Birazdan sana usb içinde bir dosya vereceğim. Kader çizgin orada yazıyor. Eğitiminde çok önemli bir farklılık olursa yerini ve konumunu değiştiririz. Şimdilik plan bu. Amcandan dolayı Polis olacaksın ve buluşma yerini o yüzden karakol önünü yaptım alış buna.

Bunu kabul edemem dedim.

Ne yapacaktın ya da ne zannediyordun? Diye sordu? Cevap veremedim Şey Şey diye tekrarladım. Daha dün ailesel zorunluluğundan dolayı çalışarak ha o örgüt ha bu örgüt farketmez belki hareketin tamamından kopacaktın.  Ya da ikisini birlikte yürüttün diyelim. Biz olmasak. En iyi ihtimalle silahlı bir partizan olacaktın ve belki de dağda devrim şehidi olacaktın. Seni bütün bu çelişkilerden kurtarıyor ve sana gerçekten önemli ve tarihin akışında bir izinin olabileceği bir görev veriyoruz. Senin gibi onlarca insan sosyalist hareketimize örgütleniyor. Biz en doğru kadroyu en doğru görev için seçmeye çalışıyoruz. 15-20 yıldır bunu yapıyoruz. Ve senin zamanın geldiğinde en doğru yerde en doğru zamanda ve en doğru hareketi yapacaksın bunu şansa bırakmak bize göre değil. Şu iki günlük süreçte bunu anlamış olmalısın. Kokteyllerimiz gelmişti. Mehmet Abi hiç kızgın değildi. Hava sıcaktı ve birer yudum aldıktan sonra bir zarf çıkardı bana doğru uzattı. Kalın bir zarftı. Bunu al dedi. Bunun içinde bir miktar para ve bahsettiğim usb içindeki dosya var dedi. Mahalleni değiştiriyorsun. Okuluna devam ediyorsun. Amcanla iyi ilişkiler kurmaya çalışıyorsun. Paranın kaynağını soran olursa babanın tazminatı diyorsun. Abi onu nerden biliyorsun diye çıkıştım. Bunu bilmek için çok akıllı olmaya gerek yok Okan Yoldaş dedi. Okan kim abi dedim. Bundan sonra sen bizim için Okansın dedi. Haa bu görevi kabul etmeme hakkın da var. Ancak önce dosya içindekileri oku sen bize öbür tarafta lazımsın burada senin gibi çok genç mücadele verecek eksikliğini hissettirmezler merak etme dedi. Sonra senden haber alırım diyerek de sesliğe gömüldü. Sessizliği üzerimde baskı oluşturuyordu elimdeki zarfı nereye sokuşturacağımı bilemedim. Arka cebime koydum. Cebime zor sığmıştı düşebilirdi.

Baskısı karşısında ezildiğimi hissedecek olacak ki konuyu değiştirmeye çalıştı. Eee dedi Okan var mı ekürin? Mehmet Abi ne orijinal laflar buluyorsun eküri ne demek? Yavuklun lan yavuklun. Eee var bir iki tane konuştuğum dedim. Çüşşş dedi. Konuştuğum ne demek lan skor var mı skor dedi ve güldü. Bu arada bana başka bir isimle hitap et bundan sonra düşün bul ne olursa artık dedi. Abi mahalledeki yoldaşlarım ne olacak dedim? Dosyada Yoldaşlar bir şeyler yazmışlar o bahaneleri kullan. Eee artık polis olacak ve milliyetçi olacaksın onlardan kopmalısın dedi. Abi sana ne diyeceğimi buldum dedim. Bahçeli diyecem. Afferim lan espiri anlayışın var. Hee iyi benden intikamını böyle alabilirsin. Vurun anasını satim. İşin en önemli kısmını biz yapalım ama siz abalıya vurun bakalım. Diyip içerledi.

Biraz daha havadan sudan konuştuktan sonra beni mahalleye yakın bir yere bıraktı. Yürürken sürekli arka cebimdekini kontrol ediyordum. Eve gidip kağıt zarfı ve içindeki dijital dosyayı açmak istiyordum. Görevi kabul edemezdim. Nasıl bu işin içinden sıyrılacaktım.

(…)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zorunlu Bir Kadro Eğitimi Gerekçesi İle Oya Dönüşmeyen Siyasi Etkinlik Nedir?

Esir Alınmış TKP

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi Tanıtım Konuşması