Mücadeleden Notlar - Kahraman Emre’ler Süper Trendyol’a Karşı..!

 

Kahraman Emre’ler Süper Trendyol’a Karşı..! [1]

Trendyol Merkez önüne gitmek yerine Trendyol Maslak Depo önüne gitmişim. Emre’ye mesaj atıp acele ile Trendyol Merkezin bulunduğu Spine Plaza’nın otoparkına Taksiye atlayıp yollandım. Taksici bütün plazaları ve pek tabi Trendyol’un merkezini bildiği için tarif kolay olmuştu fazlada uzak değildim zaten.

2000 lerin başlarında Baby Giz’de çalıştığım için bölgeyi bildiğimi sanırdım. Baby Giz’in yanında süt ineği besleyen bir yetiştirici vardı ve iş çıkış saatlerinde koca montofon ineği yolun ortasına çıkıp trafikte sorun çıkarırdı. Tabii bölge çok değişmiş. Yeni yollar ve sokaklar açılmış, kahve satan kafeleri ve büfeleri ile birlikte.

Bizim taksiciler, berberler de dahil, bilgi paylaşmayı pek sever. Gidene kadar anlattı: Bu bölgede Avrupa ve Amerika sermayesinin olduğu büyük şirketlerin ofisleri, Baybi Giz tarafında ise daha eski tekelci şirketlerin ofisleri olurmuş plazalarda. Arap ve Körfez sermayesi olan ofisler ise daha aşağıdaki Vadi İstanbul tarafındaymış. Baktım taksici kafa dengi, Trendyol’un hakkını yedikleri işçilerin grevini ziyarete gidiyorum dedim. Sosyal medyadan biliyorum abi dedi ve zaten Spine Plaza’nın otoparkına gelmiştik. Ben bakmaya kalmadan “Abi seninkiler orada dedi” ve uzattığım parayı da almadı, “Benden abi bir katkımız olsun” diyerek. Kapıyı açıp indiğimde ise “Biz Beşiktaşlıyız” diye de ekleme yaptı.

Büyük plazaların gölgesinde güneşli bir günde elinizi siper etmeden gök yüzüne bakabiliyorsunuz. Gökyüzü camdan kubbeler tarafından işgal edilmiş. Bölge yerkabuğunu yaran büyük kayaların üzerinde olduğu için oldukça sağlam bir zemine sahip, dolayısı ile sermaye eşeğini sağlam kazığa bağlamış. Levent’den sonra ikinci sermaye cenneti burası. 90’ların başlarında başlayan Plaza furyası 90’ların sonlarında burada gelişmiş ve hala da gelişmeye devam ediyor. Sermaye’nin tapınaklarıdır bunlar. Birkaçı boş olsa da yapılır.

Trendyol da en büyüklerinden birinde, Spine Plaza’da. Boru değil. Trendyol 2010 yılında “iş insanı”, bize göre tam bir kapitalist olan Demet Mutlu tarafından 300 bin dolar sermaye ile kurulmuş. Amerika’da ekonomi ve pazarlama eğitimi görmüş, Harvard mastırını yarıda bırakarak bu şirketi kurmuş. Kendi isminin yanında Dünya Ekonomik Formu tarafından verilen Davos Zirvesine katılmak, Genç Küresel Liderler arasına girmek, İlham Veren Kadın olmak gibi unvanları var. Bunları yazarken aklıma hep John Perkins’in ‘Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları’ kitabı geliyor. Özel koşullarda yetiştirilmiş, özel olarak görevlendirilmiş insanlardan biri Demet Hanım. Başka bir dünyadan yani, O New York’da, sermayenin Olimpos’unda “Kutsanmış” bir kişilik.

Genç yaşta Amerika’ya giden ve orada inşaat işi yapan babası ve aynı zamanda ortağı olan eşi Evren Üçok dışında ailesi hakkında pek bir şey bilinmiyor. Trendyol başarı öyküsünü internette bulabilirsiniz. Ancak onun döneminde internette satış yapma furyası yeni başlamıştı. 2010 larda sahibinden.com da satış yapan hatta kendi sitelerinde satış yapmaya çalışan bir çok insan hikayesi duyabilirsiniz. Onlarınki bir Trendyol olmadı ancak başarılı olup ismi duyulmayanlar da var. Gerçek Trendyol hikayesinin arkasında ise uluslararası sermaye fonları katkısıyla şişirilmiş reklam bütçeleri var.

Şirketin 2021 yılında Türkiye’nin ilk Decacorn Şirket (yani hılı bir biçimde 10 milyar doların üzerinde değeri büyüyen şirket) olmasında şirket hisselerinin ilk olarak 2018 yılında %75’ini daha sonra ise 2021 yılında %86 sını alan Çin Merkezli Alibaba şirketinin katkısı inkar edilemez. Ki Alibaba Amazon ile birlikte Dünya internet satış şirketi devidir. Atlamamamız gereken en büyük etken ise Covid-19 pandemisidir. Pandemi Türkiye’de 2021 Nisan sonu ile gevşemeye başlamıştır. Ve bütün internet satış firmalarının toplam tüketimdeki payı %40 lara kadar artmıştır.

Taksiden inip üç çevik otobüsü ve nizami şekilde sıralanmış çevik polislerinin arasından geçip yaklaşık 8-10 kişilik işçilerin direniş grubunun yanına yanaştım. Saat 13:00 gibi CHP Mv. Yüksel Mansur Kılıç, Enerji-Sen GB. Süleyman Keskin, Nakliyat-İş GB. Ali Rıza Küçükosmanoğlu direnişi ziyaret etmiş. Diğerleri ayrılmış ancak DGD-SEN (PTT-Sen ile birlikte direnişin sendikası) GB Neslihan Acar ile Nakliyat-İş GB. Ali Rıza Küçükosmanoğlu ayaküstü konuşuyorlardı. Onları selamlayarak ve tokalaşarak kendimi tanıttım. Neslihan Başkanın geleceğimden haberi vardı. Gözlerim Emre’yi ararken direnişin öncülerinden (ismini hatırlamıyorum benim için hepsi Emre) başka bir arkadaş ile ayaküstü konuştum. Sonra Emre geldi. Selamlaştık. Maslak bölgesi ile ilgilenen bir yoldaşımızı daha getireceğimi ancak işi nedeniyle yetişemediğini anlattım. Bütün selamlaşma reveranslarını geçip hemen konuya girdim.

Biraz yaş ve deneyim “üstünlüğünden”, Biraz halkımızın vergilerinin tarafıma bahşettiği mürekkep yalamaktan, biraz da bizim sol’da esas olan bildiklerini karşı tarafa boca etme alışkanlığından Emre’ye Trendyol hakkında bildiklerimi sıralamaya başladım. Anlattıkça da yaptığımın farkına vararak kısa kesip direnişlerinin ne kadar önemli olduğunu, sınıf mücadelesine katkısın, kurdukları direniş barikatının (ki barikat kuran daha çok polis oluyor…) sadece kendilerini ilgilendirmediğini ve birkaç moral verici cümle kurduktan sonra direnişlerinin nasıl örüldüğünü Emre’den dinlemeye başladım. Onları da anlatacağım.

Ancak Emrelerin neye karşı direndiğini kısaca anlatmakta fayda var. Yumruğunu kapitalizmin en yüksek aşamasına karşı sıkmış sınıf bilinçli bir işçiden daha çok sizin işinize yarabilir. Zira Emrelere anlatmanın buraya yazamayacağım ama sokak argosunda gayet özlü bir karşılığı var.

Şimdi Emreler 2021 verilerine göre borsada işlem gören sermaye şirketlerinin hepsinden daha değerli Trendyol’un piyasa değeri 16,5 milyar dolar. En yakın takipçisi olan Ereğli Demir Çelik’in neredeyse iki katı ve altında Ford, Koç Holding, Garanti Bankası, Aselsan gibi devler var. Değerinin neredeyse Tüpraş’dan daha büyük bir sermaye bloğundan bahsediyoruz.

Peki bu Trendyol ne yapıyor? Yaptığı ajitasyon ve lafzına göre büyük markalar ve tekeller ile birlikte küçük yatırımcıya (hadi esnaf diyelim) Pazar avantajı; tüketiciye ise fiyat avantajı yaratmak.

Büyük bir aldatmaca…

Aslı ise Pazar avantajı açısından esnaf’ın emeğine ve kısıtlı sermayesine komisyonlar aracılığı ile çökmek. Nasıl oluyor bu peki? Esnaf’a Pazar avantajı diye sunduğu şey esnafın düşük fiyatlar ile orada burada piyasanın içinde bulduğu ticari emtialar üzerinden satış aldatması ve komisyonlar ile çökmek ve rekabete kırdırmaktır. Trendyol’daki satışlarını süreklileştirerek büyüyen düşük sermayeli bir esnafa rastlamak çok nadirdir. Bu ancak İlk zamanlarda ve yeni ve gerçekten inovatif işlevsel bir ürün için mümkündür. O da kısa bir süre için. Sermaye yapısı yeterli olmayan bir sürü girişimci esnaf bir süre sonra ya vazgeçer ya da ek iş olarak bunu sürdürür. Bunu sürdürebilen binlerce esnaf arasından bir elin parmaklarını geçmeyen kadar olanıdır. Onlarından işlerini büyütmelerinin başka faktörleri vardır. Mesela Trendyol satış cirolarını ve komisyonlarını görmüş birkaç ay boyunca takip etmiş az sermayeli bir işletme kar marjını arttırmanın ilk yolu olarak satışlarını Trendyol’dan çekip kendi imkânlarıyla arttırmak olarak kurgulamaz. İlk yaptığı var olan maliyet yapısını yeniden yapılandırmak olur. Çünkü satışlar tekelleşmiş olduğu için yeni bir çabayı ya karşılayacak sermayesi yoktur ya da bunun için uğraşmaz. Maliyete yönelen bir işletme ise ilk yapacağı şey daha fazla işi daha az insana yaptırmaktır. Al sana hizmet sektöründe artı değer sömürüsü…

Yani Trendyol piyasayı tekelleştirme yolu ile düzenlerken girişimcilere zengin olma hayali satıyorken kendi ürün gamını sürekli büyütür ve karlarını arttırır. Alışveriş sitelerinin yazılımları hiçbir zaman bir girişimcinin alıp başını gitmesine müsaade etmez. Eğer reklam ve öncelik payı olarak bu sitelere para ödemiyor iseler…

İkincisi ise tüketicilere fiyat avantajı sağlama yanılsaması. Girişimcilerin kendi piyasasında uzlaşmaları sayesinde uygun fiyatlı mallara ulaşma imkanı var. Ancak ödeme ve satış komisyonları vasıtası ile ürünlerini alışveriş sitelerine gerçek satış fiyatlarının üzerinde koyuyorlar. Vakti olan bir tüketici alışveriş yapacağı piyasayı da iyi biliyor ise gidip mağazasından, sitedeki fiyatın oldukça altına alabilir. Hemen kampanya zamanları diye itiraz edenler olabilir. Ancak hem çalışma sürelerinin uzaması hem de gittikçe eriyen reel ücretler nedeniyle kaçımızın kampanya zamanına kredi kartı limitlerimiz denk geliyor. İşte Emreler çalışma sürelerimiz ve reel ücretlerimiz için de direniyor.

Bu alışveriş siteleri peydah olalıberi cumartesilerimiz emperyal kapitalistler tarafından gasp edildi. Alışveriş yapacağımız zamanlar çalışıyoruz. Bilgisayar başında boş zaman tüketeceğimiz zamanlar ise alışveriş yapıyoruz. Ondan sonra da sosyal medyadaki iletişimlerin niteliği üzerine eleştirel aforizmalar havanda su dövmek oluyor. Doğru yol Emrelerin yolu. Onlar direk Emperyalistlerin en kallavilerinden olan Trendyol’a yumruk sallıyor…

Trendyolgilleri artık her yerde görüyoruz makro anlamda bütün iddialarının tersine piyasayı tekelleştiriyorlar. Tekelleşme insani anlamda çürüme demektir. 

Demet Mutlu gibiler sermayesi arttığı oranda fiziki anlamda kendilerine çekidüzen verseler de insani anlamda çürüyorlar. İnsanlığı alçaltanların karşısında insanlığı yücelten Emreler var. Sermayenin Olimpos’unda “Kutsanan”ların karşısında zincire vurulmuş ve zincirlerini elbet kıracak olan Prometuslar var.

Titanların zamanındayız ve karanlığı yırtıp atacağız…

Peki Nasıl? Emre anlatıyor “Abi, Trendyol depoda örgütlenmek zor oldu diyor ve devam ediyor ..:

“İlk işe başladığımda ben böyle bir marka ve çalışanlarına saygılı bir yerde nasıl iş buldum diye seviniyordum. Mesailerimiz düzgünce hesaplanıp ödeniyor, molalarımız düzenli ve çalışma koşullarımız insani, insan ilişkileri ve yöneticiler ile ilişkilerimiz saygılı idi….”

Araya girerek kamusal görevimi yerine getirmeliyim. Ne de olsa 2010’larda Demet Mutlu’nun Bebekteki evinde 300 bin dolar sermaye ile kurulan Trendyol o senelerde daha çok zincir marketlerin tüketicilere ürünlerini ulaştırması şeklinde organize olan internet satışı piyasasını hazır giyim gibi kadınlara yönelik ürünler ile diğer rakipleri ile birlikte derinleştirme aşamasındaydı. Kapitalizmin temel satış stratejisidir; bir tüketici alışkanlığı yerleştirmek ve derinleştirmek için stratejik olarak önce kadınlara yönelirsin. İnternetten satış pazarı bu yolla gelişerek ve derinleşerek diğer aktörlerle birlikte 2018’e kadar geldiler. Eğer bir pazarda bu pazarın önemli aktörleri arasında rekabet var ise ki bu genellikle pazarın derinleşmesinin ilk başlarındadır. O zaman bu aktörlerin bütün emekçileri yeterince saygı ve ilgi görür. Çünkü onlar yetişmiş ve yetişmekte olan deneyimli emekçilerdir. Emreler de bu rekabet ortamının görece ilerici yanlarından faydalanmış görünüyorlar.

Devam edelim…

“… Sonra işler artmaya başladı ancak bizim çalışan sayımız artan işlere oranla kısmen değişti. Daha az çalışanla daha fazla iş yapmaya başladık. Maaşlar enflasyon karşısında eriyip mesai süreleri arttıkça iş huzuru kısmen bozulmaya, yöneticiler ile aramıza kendi içimizden bazı arkadaşlar şef ve süpervizör olarak girmeye başladı. Bazı arkadaşlarımız şanslarını başka firmalarda denemeye karar verdi. Yerlerine gelen deneyimsiz arkadaşlar kısa süreler ile 3-4 ay gibi çalışmaya başladı. Çalışanların iş yerindeki çalışma süreleri düştükçe kurumsallaşma adı altında bir sürü kural icat edilmeye başlandı. Aslında bu tedbirler iş giriş-çıkış saatleri, mola saatleri ve personel özlük hakları gibi düzenleyici önlemler gibi görünse de iş güvencesinin ortadan kalkmasına paralel olarak işçilerin arasındaki dayanışmayı bozan işçiler arasına yapay bir rekabet koyan, iş huzurunu ise patron diyeceğim (ancak onları artık göremiyorduk bile) ama onların vekilleri olan süpervizör ve şefler lehine bozulmaya başladı. Rahat, istekli ve verimli çalışma ortamı bir gestapo karargâhına benzedi. İnsanlar yer yer işten kaytarmaya başlamasına rağmen sayı o kadar attı ki nihayetinde patron kazanıyordu çünkü buna paralel hem iş yükü artmış hem de işçi sayısı artmasına paralel nispi ücretler düşmüştü. Şefler sanki ortalıkta eli kırbaçlı dolaşan köle terbiyecilerine dönüştü.

Anlatım akışını bozmak istemiyorum ancak araya girmekte fayda var. Bu dönem internet satışı piyasasındaki sermaye yapısı güçsüz aktörlerin piyasadan silindiği pazarın yavaş yavaş 3-5 oyuncuya kaldığı dönemler. En son 2014’de Hollanda menşeli EBRO firmasından kendi dönemindeki piyasaya göre oldukça güçlü yatırımlar alarak sermaye yapısını güçlendiriyor Trendyol. Bu yatırımların büyük bir çoğunluğu reklam harcamalarına gitti. Aynı zamanda 2014-2018 arası Trendyol’un Avrupa pazarına (özellikle Avrupa’da yaşayan Türkiyeli insanlara) dönük girişimlerinin olduğu dönemdir.

Bu dönemde Emrelerin omuzlarındaki yükün arttığı avurtlarının çöktüğü ancak Trendyol Patronunun çeşitli estetik operasyonlarla “güzelleştiği” dönemlerdir.

Emreden devamla:

Türkiye’deki Covid-19 pandemisi öncesi 2018’ler gibi olmalı firmanın hisseleri Dünyanın internet satışı devlerinden olan Alibaba tarafından satın alındı bununla birlikte varolan depolar değiştirildi. İstanbul’un çeşitli yerlerine büyük lojistik depoları açıldı. Çalışan sayısı oldukça arttı. Çoğu arkadaşımız ara yönetici pozisyonuna geçti. Şirket doğrudan kendi insan kaynakları ile işe alım yerine özellikle depolarda taşeron şirketler ya da işçi simsarları diyebileceğimiz insanlar yolu ile geçici olarak personel edinmeye başladı. Bu özellikle işçiler arasındaki dayanışmayı bölmeye yönelikti. Ücretler ve çalışma koşulları için işçiler zaman zaman direniş gösteriyorlardı. Ancak örgütlülük ve sendikalılaşma hiçbir arkadaşımızın aklına gelmiyordu. Ki akıllarına gelip de orada burada dillendirenlerin bu kelimeleri şeflerin ve müdürlerin kulağına gidiyor ve herhangi bir gelişmeye fırsat verilmeden hemen işine son veriliyordu bu arkadaşlarımızın. Depo şeklinde örgütlenmiş o kadar büyük binalarda o kadar çalışan olup da kimsenin aklına sendikalılaşma gelmemesi mümkün değildir. Ancak özellikle patronların aklından hiç çıkmıyordu. O yüzden işçileri bölmek için onları mümkün olduğunca kısa çalıştırabilmek ve işçi akışını sağlamak arasındaki çelişkiyi iyi yönetmek gerekiyordu. Depolardaki çalışanların üzerindeki baskıları artmasına rağmen aynı iş üzerinde farklı ücret politikaları uygulamak, hemşericilik, dini cemaatler bu baskıları yansıtmak için faydalı bir işlev görüyordu. Ancak herkesin yaşadığı ortak baskı ise her yerin kapısında kart okuyucular koymak, tuvalet molalarının kontrol etmek, mola saatlerinin toplu alanlarda geçirilmesi, yemek saatlerinin uzun kuyruklar nedeniyle dinlenme süresinden çalınması, bunlarla ilgili herhangi bir homurtu ve gruplaşma anında şeflerin ve müdürlerin kulağına gidiyor. Bu arkadaşların ya mesaileri ya da çalışma yerleri değiştiriliyordu. İşçiler arasına birileri tarafından sürekli dedikodular yayılıyordu. Şu az çalışıyor, bu tembel, o geri zekalı gibi laflar milletin ağzına sakız oluyor daha pasif karakterdeki arkadaşlarımıza küçültücü lakaplar takılıyor. zaman zaman hiçbir sebep yokken insanların çalışma yerleri değiştiriliyordu. Sevilen ve saygı duyulan arkadaşlarımız yalnızlaştırılıyordu.

Mehmet[2] :

-Abi bana bir ara şeflik teklif ettiler taşeronlardan gelen işçileri eğitmem ve işe alıştırmam için, ancak ben şefleri ve onların karakterini sevmediğim için kabul etmedim. Bir süre sonra beni deponun ortasına tek başıma çalıştığım arada yanıma birileri gelen çuvallama işine verdiler. Gerçi keyfim gıcırdı. İşime-molama karışan yoktu. Ama zor bir işti. Çok fazla beden ve güç kullanımı gerektiriyordu çuvallama işi. 6 ay boyunca çuvallama yaptım. Sonra bir şeye kızıp işten ayrıldım.

-Haklarını aldın mı?

-Evet kadrolu elemandım taşeronlara çalışanlar gibi değildim. Zaten arkamda sendikam vardı. Hem işlerine geldi benden kurtulmak :)  Şimdi destek oluyorum arkadaşlarıma.

Nasıl örgütleniyordunuz?

- Gizli… ve işyeri dışında…

- İnsanları nasıl ikna ediyordunuz?

- Genç arkadaşlar bu işi geçici 3-5 ay gibi süreler ile değerlendiriyorlar. Daha kalıcı bir iş bulana kadar boş vakit geçirmek, harçlık edinmek, borçlarını ödemek biçimimde bir tutumları var işe karşı. Onları örgütlemek ve bunu süreklileştirmek zor oluyor ancak uzun çalışmayı düşünen ve şefe müdüre yaltaklanmayanlar açık oluyor sendikalılaşma işine.

Emre konuşurken Ahmet [3] araya girdi.

Abi insanlar molalarda sürekli aynı insanlar ile konuşsa bile işten çıkartıyorlar. Serviste bile biraz çıkıntılık yapan, iş koşullarından konuşan bir arkadaşımızı bile hemen öğrenip işten çıkardılar. Hiç sebep yokken bile birinin tipini beğenmedik diye işten çıkartabiliyorlar.

Emre ise olanları anlatmaya devam ediyordu bir kere yemekhanede bir huzursuzluk oldu. Yemek mola saatleri kısa ancak çalışanlar kalabalık olduğu için uzun yemek sıraları oluyor ve arkada kalanlar huzursuzlaşıyorlar. Homurtular yükselince yemekhane çalışanlarına laf atan işçilere karşı başka bir işçi arkadaş “çalışanları niye suçluyorsunuz mola saatlerini becerip ayarlayamayan şeflere kızın” diyince ortalık bir anda karıştı.

- Ne oldu peki o işçi arkadaşa?

-İşten atıldı. Mahallede bulduk ama iş işten geçmişti.

- Bir iki şefi ya da süpervizörü cezalandırmayı ya da dövmeyi hiç düşünmediniz mi?

-Ahmet Düşünmez olur muyuz? Aklımıza geldi hatta takıldığı yerleri de bulduk ancak eylemimize gölge düşürmemek için bu yolu denemedik. Özellikle sendikamız bu tip reaksiyoner hareketlerden bizi uzak tuttu.

Ancak bunu düşünmeniz ve planlamanız iyi olmuş belki başka bir zaman ve koşullarda gerekli olabilir dedim ve işyerlerindeki gizli sendika çalışmasının önemini dilim döndüğünce anlattım en doğru zamanda yapılan eylemin ve grev gibi daha büyük bir eylemliliğin etkisinin daha fazla olacağı konusunda Emre ile mutabık kaldık. Kasım ayında internet satışı kampanyalarına vurgu yaptı. Emre o zaman eylemin boyutlarını ve kamuoyunu yükseltirsek istediklerini alacaklarına inandıklarını söyledi.

Diğer arkadaşlar öğle yemeklerini ekmek arası köfte ve kola gibi içeceklerle yapmaya başlamışlardı. Bir yarım ekmek ve kola da ben aldım ve direniş alanında direnen işçiler ile yenen köftenin lezzetine vardım. Payıma düşen de bu oldu. Güzeldi.

Bu dönemde Trendyol tekelleşmiş, büyük ve uluslararası bir sermaye grubu olmuş, Çin sermayesini Avrupa ve Orta Doğudaki çıkarlarının bir koç başı olarak temsil etmenin, çürümenin, kokuşmanın ve gayri insaniliğin sembolüne dönüşmüştür.

Emreler sadece bu alçaltıcı sermayeye başkaldırmıyor; insanlığın onurunu da kurtarmak için yumruklarını havaya kaldırıyorlar.

#TrendyolBoykot

 




[1]  Ferhan Şensoy’un yazıp yönettiği orta oyuncuların oynadığı Kahraman Bakkal Süper Market’e karşı oyununa atıf. 1980 sonları ve 1990’larda popüler olan bir tiyatro oyunudur internette videolarını da bulabilirsiniz. Bu vesile ile Ustayı da anmış olduk ışığı hiç sönmesin. İzleyin derim…

[2]  Mehmet müstear isim.

[3]  Ahmet müstear isim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zorunlu Bir Kadro Eğitimi Gerekçesi İle Oya Dönüşmeyen Siyasi Etkinlik Nedir?

Esir Alınmış TKP

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi Tanıtım Konuşması