Sovyet Sineması Ekseninde Bir Film: Kamo, Sosyalist Gerçekçilik, Araç-Amaç Diyalektiği ve Parti Üzerine Bir Deneme…

 



Başlığa bak ne alakası var dedirtecek cinsten. Ama öyle değil. Arşimet’in dediği gibi bana bir destek noktası verin dünyayı yerinden kaldırayım. Haa destek noktası da arayıp durduğumuz yok. Bize bir silah verildi ve yağlayıp çalıştığını ve parladığını görüp o güne kadar duvarda asılı tutuyor da değiliz. Arayışlarımıza son verdik. Evet. Çünkü sürekli çalışan ve attığını vuran bir silahımız var. Her ne kadar teknoloji ve zaman ilerlese de gez gör arpacık yerine bir sürü havalı işlev eklense de biz silahı tutana ve tetiği çekene bakarız. Zira mermiyi hedefe gönderecek olan odur. Havalı bir giriş oldu sanırsam devam edelim.  

Şimdi silahımızı hedefe doğrultmak yerine orasını burasını karıştıran, kabzasında daha fazla mermi olsun. Üzerinde hedefi daha büyük gösteren bir nişangah olsun. Merminin barutunu öyle bi yapalım ki iki kat hızlı gitsin diyenler olabilir. Olsun… Bize ne... “Onlar her zaman olacaklar”. “Bize düşünme pratikleri yaptırdıkları için de onlara teşekkür eder geçeriz”. “Hiç tetiğe basmamışların ve mermiyi hedefe göndermemişlerin yaratıcı buluşlarıyla oyalanacak vaktimiz yok”… Diyesi geliyor insanın da öyle değil. Bunlar ileride bizim saflarımızda olacak bireylerin sinsice akıllarını karıştırıp içine ediyorlar. Tabi bu durum bize bir miktar zaman kaybettiriyor.

Evet sol düşünceye aşina insanların zihinleri karışıyor ve bunu bin bir türlü ve kendilerince “meşru” yolla yapıyorlar. Burada ilk sorun meşruiyet. Bu propagandaların hiç biri sağlam ve disiplinli bir örgütsel temel üzerinden yapılmıyor. Bu anti-propagandalara karşı en iyi çözüm disiplinli ve organlaşmış bir örgütlülük ve karşı savunmanın ve bu savları çürütmenin temel yönü meşruiyetini bir örgütsel bütünlükten almaktır. İkinci sorun ise düzen’in örtük bir biçimde bunu olumlaması ve alan açması ki bu anti-propagandanın genişliği ve yaygınlığı sorununu önümüze çıkarıyor. Buna karşı da en sağlam savunma sürekliliktir. Zira bu anti-propagandaların etkisi zaman içinde kırılır. Sürekli ve tutarlı olan her zaman kazanır. Meşruiyet zeminini örgütlülük üzerinden birleşik ve sürekli biçimde kurduğunuzda kazanan siz olursunuz. Anti-propaganda her zaman güçsüzdür.

Biz silahımızı savaşın içinde sınamak taraftarıyız ve onu elimizde sıkıca tuttuktan sonra orasına burasına yeni aparatlar iliştirmekten de geri durmayız. Çünkü Nereyi vuracağımızı iyi biliyoruz. Burayı fazla uzatmayalım konu başka yerlere geldi…

Kısaca anlatarak konuya giriş yapmanın vakti geldi: Sovyet Sinemasına hâkim olan temel fikir. Genelde “Sanat toplum içindir” etrafında döner. Sanat Sanat İçindir diyenlerin suratlarının buruştuğunu daha şimdiden görebiliyorum. Yok neymiş aracı kutsamayalım mış? Laaan; Sanat Sanat içindircilerin (çok yanlış anlamışsın yaaa öyle değil diyecekler olacak da ben eleştirel sanatı da sanat sanat içindircilerin içine koyuyorum. Burjuva sanatının namusunu kurtarmak neyin nesidir başka) yaptığı en ileri sanat’ın Duvara koli bandıyla muz yapıştırmak ya da galeriye pisuar monte etmek olduğunu gördük. Onlar tersinden her zaman kendi topuklarına sıkacaklar ve karşımıza kimsenin anlamadığı ya da estetik zanaattan yoksun yırtık dondan fırlayan abukluklar çıkaracaklar. Onlar sansasyonu sever biz sanatta naifliği. S….. gitsinler. Bi 30-40 yıl daha konuşulur sonra unutulurlar. Sanat yine Toplucu gerçekçiler tarafından ilerletilir gider.

Ne yapmış bu Sovyet Sineması? İnsanların temel ülkü ve gelecek görüşlerini basit yalın ve gerçek karakterler üzerinden idealize ederek (Sanat idealize etmektir) insana güçlü, romantik ya da ilkeli hedefler koymuştur. Sosyalist Sanat’da insanlara kendilerinden yön bulacakları onunla bütünleşecekleri bir katarsis yaşatmak yoktur. O insanı zorlar. Olmadıkları ama imrendikleri kişiyi gösterir. Bununla da burjuva sanata sıklıkla yapılan öykünme ve o kişiye eşlenme hayalini beslediği sanılır ama o bu karakteri proleter öncü olarak karşımıza çıkarır. Her zaman zengin bir züppe yerine işçi bir kahramana ulaşmaya çalışmak yeydir. Zira yörüngemizde sınıf atlama hayali olan küçük burjuvalar yoktur. Bunun en somut ve vulger örneği olarak Kamo’yu ele aldım. Yazı da bundan ibaret zaten. Yani Destek noktamız idealize edilmiş bir karakter olarak KAMO. Zira Lenin’in ve birçok Bolşevik önderin adından övgüyle bahsettiği gerçek bir karakterdir KAMO. Yaşayan bir kahraman her zaman Ölü kahramanlardan yeğ olmalıdır.

O, kıvrak zekalı, kendini davasına adamış, romantik, sosyal, eğlenceli ve beceriklidir. Gerçekte çirkin olabilir ama sinemada uzun boylu ve yakışıklıdır. Görevlerini yaparken gaddar olabilir ama ekranda yumuşak kalplidir. Bunun hiçbir önemi de yoktur. İşte sanat burada devreye giriyor. Bolşevik bir Partiye işini nihayetinde hakkıyla yapan somut kadrolar gerekirken. Bolşevik Parti insanlara daha ilerisini sanat yoluyla gösteriyor. Çünkü hiçbir önder ve kadro aslında var olan durumla yetinmez topluma daha ilerisini gösterir. Propaganda da budur Sanatın işlevi de budur. Bırakın gerçek peşinde koşan uslanmaz eleştiriciler işin içinde bit yeniği arasınlar. Biz işimize bakalım. Sanat gerçeklerden daha iyisini ve daha çoğunu ortaya çıkarmaktır.

Kara deryalara, savaşın ortasına, her türlü acıya ve gaddarlığa kendini adamış bireyler elbette gerçeğin soğuk ve sıkıcı yüzünü bilirler. Kendi kimliklerinden vazgeçmiş bireylerin yüce ve şenlikli ideallere kendilerini adamaları başka nasıl olabilir.

Hayır Baylar ve bizim Yoldaşlar. Bireysel olarak biz somutun üzerindeyiz. Ama Partimiz somutun ta kendisidir. O sayılar, görevler, araçlar donanımlar ve işlerden ibarettir. Burada yüce onurlu kıvançlı ve şenlikli olan komünistlerdir. Hiçbir zaman araçları kutsamayız ama insanları kutsama lüksünü de kimseye bırakmayız.

Emekçinin elindeki kiri idealize ederken aydının yüce alçak gönüllülüğünü ve insan ülküsünü de idealize ederiz. Bunu da Onurlu ve Kıvançlı bir ahlak felsefesiyle yaparız. Evet Partimiz donuk bir gerçeğin hedefleriyle somut durumun somut tahlilini yaparken biz inançlarımız ve ideallerimiz için ölmeyi göze alabiliriz. Bizi sürekli ve ilelebet yapan da budur.

İşte kalıcı olan da bu gerçeklerin idealize edilmiş biçimleridir.  Sevsek de onu tehlikeye atmayız, düşen yoldaşlar için yas tutmazken içeriden gizli gizli ağlarız, Geride bir yoldaşımız kalmış ise onumuz onun için geri döneriz. Son kurşunumuz kalsa bile onu kendi kafamız yerine düşmana sıkarız. Durum bundan ibaret ve Sanatımızın işlevi de kalıcı olanı en yalın biçimde bulmak.

Ayrıntılar bizim için değildir. Genellemeler ile yola çıkar ayrıntılar üzerinden yolda geçeriz. Yani entelektüelce bir laf etmek gerekirse somut olanı, anlamsal olanı, tarihsel açıdan vazgeçilmez olanı vurgularız. Çünkü temel hedefimiz toplumu aslında ilerlemiş olan ve daha ileride olan konumu ile yüzleştirmek ve onun önündeki engeli yıkmaktır. Bu basit anlamda toplumu ileriye götürmek değildir. Bu aslında toplumu olması gereken yere getirmektir. İlerisini daha sonra konuşacağız.

Gorki, 1935’te Şçerbakov’a bir mektup yazar: Sosyalist gerçekçiliğin amacı, eski dünya kalıntılarıyla mücadele ederek onların etkilerini ortadan kaldırmaktır. Ama temel görev, yaşamı sosyalist ve devrimci bakış açısıyla tanımaktır.? Gorki, “Sosyalist Gerçekçilik Üzerine” başlığı altında yazdığı makalesinde Sovyet halkına şunları söyler: “Geçmişin zehirli, katlanılmaz, kötü etkilerinin, gerektiği biçimde ortaya konması ve anlaşılması için, bunlara şimdi kazanılan başarıların doruğundan, gerçekle ilgili büyük ideallerin yüksekliklerinden bakma yeteneğine sahip olmak gereklidir.

Yani SSCB çözüldükten, Yaşayan 5 sosyalist deneyimimiz olduktan sonra bile hala ilerleme ve aydınlanma ile ilgili bahsetmek boş bir cahillik, insanı olduğu yerde saydıran bir lafazanlık olsa gerek. Önümüzde muazzam bir sosyalist deneyim külliyatı dururken, Libaralizmin Özgür aşk’ından bahsetmek, cinsler ve uluslar arasındaki önyargılardan bahsetmek gericilik değil midir? Stalin ibneleri kesmişmiş külahıma anlatın. Elbette yanımızdaki kadın yoldaşımıza yan gözle bakmayacağız. Elbette bize emanet edilen herhangi bir araç ya da şey’i canımız pahasına koruyacağız. Hangi ihtiyaçtan ve yönelimden olursa olsun, kendini Trans birey olarak tanımlamış bir yoldaşımızı acaba diye içerden sorgulamayacağız. Fakat Hareketimiz içindeki Kadın ya da Trans olan bir birey hiç de öyle olmadığı gerekli hukuk işletildiği halde bana burada ayrımcılık yapıyorlar diye çığırtkanlık yaptığında onlara içimizdeki diğer küçük burjuva eğilimlere davrandığımız özgüvenle davranmak yine içimizdeki kadın ve Trans bireylerin boynunun borcudur. Eeee tabii bu tutum devrimci ve proleter bir ahlakı ve insan idealleri ve ülküleri açısından bir yüksekliği işaret eder.

Parti, Örgüt ya da artık her neyse (ki buradada haraketin genelinden bahsediyorum) Somut gerçeklerin donuk ifadesi ise onun içindeki enerji ve dinamik kadrodur ve kadro dışarı ile doğrudan tahakküm altında ve çevrelenmiş ve yozlaşmış olarak Sınıf ile ahlak yolu ile ilişki kurar. Bırakınız diğerleri liberal zırvalıklarında ısrar etsinler. Kalıcı olan süreklilik ve tutarlılıktır.

Dolayısıyla Komünistler hiçbir aracı kutsamaz çünkü o gerçektir somuttur ve ortadadır. Komünistlerin kutsadıkları Amaçlardır ve amaçlara insanlar yolu ile ulaşılır. Parti nihayetinde insanlar ile mükelleftir ve onun donukluğunun şenliği de insanlardır. İnsanı idealize etme konusunda komünistlerin hiçbir çekincesi olmaz. Çünkü kuracağımız toplum idealize edilmiş insanlardan oluşan gerçek bir toplum olacaktır.

Burada somut ve gerçek Parti ile idealize edilmiş İnsan çelişkisini ancak gene yüksek idealler ile kurgulanmış ne gerçek ne de idealize olan bir hukuk ile aşabiliriz. İşte bahsettiğimiz proleter ahlakın bir belirleyeni ya da sınırlayanı bu hukuk olacaktır. Gerçek olan ve ideal olan arasındaki ilişkiyi kuracak olan hukuk. Parti İnsan ve süreklilik arasında ahlakı kuracak olan hukuktur. Yeniden yazılmış aydınlanmanın ve bireyciliğin kalıplarını kırmış bu hukuk yeni proleter ahlakın garantisidir.

Burada da yeni bir soru ortaya çıkıyor işte. Marksizm Leninizm silahımız var insanımız var ama bir hukukumuz olmadığından dolayı işçi sınıfını nazarında meşru kabul edilen onaylanan ve sürekliliği olan ne bir partimiz ne de bir ahlakımız var. Bu Hukuk parça parça farklı siperlerden geliştirdiğimiz dağınık ahlakların, deneyimlerin, pratiklerin ve mücadelelerin üzerinden ve içinden şekillenecektir. İnancımız tamdır.

https://filmatek.net/film/kamo-sahsen-taninan/


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zorunlu Bir Kadro Eğitimi Gerekçesi İle Oya Dönüşmeyen Siyasi Etkinlik Nedir?

Esir Alınmış TKP

Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi Tanıtım Konuşması